Saturday, December 25, 2010

sadece

Bugün günlerden hiç. Benim adım yok. Kanatlanıyor içimden binlerce siyah kelebek.Savruluyor rüzgarda yaprak gibi kalbim, uzaklarda bir yerde. Kalbim kayıp.Karanlığa dokunabiliyor sanki ellerim.Sadece sesler duyuyorum. Ayak sesleri uzaklardan.Susuyorum. Sessizlik keskin. Bekliyorum. Beklemek keskin.
Burdan gitmem gerek. Herşeyi unutmam ...

Wednesday, December 22, 2010

İNAN....

20li yaşlarını geride bıraktığından bu yana hayatında neleri başarmış olduğunu sorguluyordu... İstediklerinin ne kadarını gerçekleştirmişti. Kendine bir yol çizmiş miydi, çizdiği yolda kimleri kendine yol arkadaşı edinmişti. Ömrünün her günü bir başka noktasından bakıyordu belki önünde uzanan o yola ya tümseklerini aşmak bir tarafa, takılıp düştüğü çakıl taşlarına kafa patlatmak zorunda kalıyordu zaman zaman. neden başına geldiğini anlamadığı sayısız zorluk mevcutken hayatında, pişman olmadıkları vardı ve elbette ah keşke yapsaydım dedikleri...Nasılsa vakit var, Yaparım dediği onca şey, düş kutusunda beklerken zamanla çürümeye bırakılmıştı işte.

Gençken daha kolaydı risk almak diye geçirdi içinden. Yaş ilerledikçe ne zamanın kalır kaybetmeye, ne tahammülün. Hem sonra bir tek kendi sorumluluğun da yoktur artık omuzlarında. Onun sıkıntısı, bunun beklentisi derken ne istediğini düşünmez olmuşsundur. Gençken nasılsa vakit var yaparım dediğin onca şeyin yerini almıştır "çok geç!" dediklerin.." Boş vaatlerle, solgun hayallere ayıracak vaktim yok!" diye ısrar etti, kendi kendine..Daha yola çıkmadan kendine başarısızlık yolunda epey bir pay biçmişti şimdiden. Böylesi daha kolaydı. "Nasılsa olmaz!", "boşa vakit kaybı...", "ne derler?","ya istediğim bu değilse", "ya elimdekilerden de olursam!?". Bir an irkildi, farkettiğinde bulduğu baheneleri. Geçen onca zaman, gelecekte neleri yapacağından çok, onları neden yapamayacağına kafa yorar olmuştu. Aslında, yaptığı kendini neden yapamayacağına körü körüne "İNAN"dırmaktı! Hal böyle olunca ne istediğini bilmez, bilse de duymaz, duysa da dinlemez olmuştu. Böylesi daha kolaydı.

Zinciri kırmak mümkündü elbet. İstediklerini şu an sahip olduğu şeylerin ilüzyonuyla zincirlemişken kolay değildi adım atmak. Kolay değildi, vazgeçmek, ve dahası zaman zaman düşeceğini bile bile daha adım atmadan koşmaya başlamak. Lakin önünde uzanan o yolda her gün bir başka açıdan bakarken hayatına, hiç bir şey yerinde saymıyordu. Geçen yıllara yenik düşmeyen "Olgun"luğunda hayatına biçtiği yeni umutların tek ihtiyacı vardı...Ezelden beri düşlerini zincirlediği İNANcını şimdi de zincirleri kırmak için kullanmalıydı...

Umudu ve hayali gerçek yapan tek şey aslında yalnızca "İnanç"tı...

Neye inandığınızı farketmeniz dileğiyle...

Friday, December 17, 2010

OKU...

Bir yerlerde karşılaşıyoruz ve ben mutlu oluyorum illa gerçek olmuyabiliyor sanal da olsa rüya da olsa karşılaşıyoruz işte yine karşılaştık öle bir soruyorum

-müsait misin ?

-gibi gibi diyor.

-içimden gelen birşeyler sölüyorum

yazmıyor konuşmuyor.Benim yüzüm düşüyor.Telefonum çalıyor.Bi bakıyorum o arıyor :)O an beni görmelisiniz.Ellerim,yüzüm,gözlerim özelliklede gözlerim öle bir ışıldıyor ki karanlık olsa gözlerim aydınlatır bile :) açıyorum telefonu

-bitaneem
-sen bitaneem diye mi açtın telefonu diyor.

ve öle tatlı sölüyor ki hani içinizden sıcak sıcak bişeylerin aktığını hissedersiniz.

telefon konuşmasının devamı özel hayata saygıdan yayımlanmayacaktır.

Ve telefonda geçen birçak saniye konuşma ama telefon kayıtlarına baktığımızda 14 dakika olduğunu sölüyor.Galiba telefonumda bir bozukluk var.


Hani onsuz yalan değil yemek yiyorum,içiyorum bazen,gülümsüyorum,uyuyorum,araba kullanıyorum,arkadaşlarımla takılıyorum,derslerime çalışıyorum,derslerime çalışıyorum,mesajlaşıyorum arkadaşlarımla,tv izliyorum,zaman yine geçiyor yani yaşıyorum.....

tamam tamam ben bile inanmadım


Onsuz iştahım kaçıyor yiyemiyorum...

Onsuz içki akmıyor boğazımdan...

Onsuz gülümsemek istemiyor yüzüm...

Onsuz mideme giren kraplar uyumamı engelliyor...

Onsuz araba kullanamıyorum kazaların bini bi para...

Onsuz dersler çalışmak zaten yalan...

Onsuz gelen mesajlara cevap değil telefona bakmak bile istemiyorum....

Onsuz tv izlemek gelmiyor içimden uyumak için açıyorum kanal önemsiz.Dizilere bakıyorum.Oyuncular yerine bizi koyuyorum diziye.Kendimi yine kendi seneryomda buluyorum yine O nu düşünürken...

Onsuz zaman geçmiyor çünkü zaman benim için O sanki hapsoluyorumbir yere ve zaman kitliyor beni çevremden insanlar geçiyor,koşuyor,birşeyler yapıyor,soruyorlar.Kelimeler boğazıma düğümleniyor,çıkmıyor ağzımdan...

Dinmiyor,özlemim bitmiyor...

Tuesday, December 14, 2010

Diyelim ki...

Düşün şimdi....

Monster da olduğunu düşün...

Yazıyı oku sonra gözlerini kapat aklında kalanları düşün...

Hava sarımsı böle sonbahardan yaza dönen bi akşam üstü gibi düşün..

Konuşmuşuz gülüşmüşüz kıskanmışız birbirimizi belki biraz öpüşmüşüz..

Hava giderek mavimsi bi karanlığa bırakmakta kendini düşün..

Arka koltuktayız ön camdan batan güneşe yavaş yavaş ışıldıyan şehre bakıyoruz...

Sarılmışım sana başın göğsümde...

Uzatmışız ayaklarımızı bi yere...

Saatler yine sen olduğun için bana saniyeden farksız geçmiş, ben nasıl o kadar çabuk hareket ettiğimizi bile algılayamamışım...

Gülüşüp eğlenmişiz tüm gün nerdeyse yemeği bile monster da yemişiz..

Ön koltuklardayız şimdi..

Hala hiç bi yere gitmiyoruz..

Karşında bi şehir olduğunu düşün..

Işıkları parıldıyan..

"Tut elimi" diyorum sana...

Manasız bakıyosun...

"Niye?"

"Sadece tut..."

"Peki..."

Hisset şimdi gözlerini kapatıp ordaki ışıkların hangisini söndüremezsin?

Hisset şimdi hangisini söndüremem?

Hisset şimdi tüm dünyayı seninle alırım karşıma hisset...

Okuma sadece kapat gözlerini sonra devam edersin okumaya...

Yaslan arkana...kapa...hayal et..hisset..

Bak yanındayım....

Monday, December 13, 2010

Ben yaptım...

Ben kırdım ellerini..

Ben kırdım kemiklerini...

Ben aç bıraktım onları....

Ben göz yumdum dayak yemelerine.....

Ben dayadım kafalarına silahları....

Ben çektim o tetiği....

Ben...

Ben acımadım hiçbirine....





biri hariç...

Her vurduğumda daha çok acıdı içim..

Her üşüdüğünde titredi iliklerim...

Her düştüğünde kanadım içim...

Her ağladığında kramplar girdi mideme...

Her bağırdığında boğazım acıdı...

Her hasta olduğunda içim sızladı...

Her aç kaldığında boğazımdan geçmedi lokmalar...

Her kurşundan kaçışında yanlış yerlere ateş ettim...

Her gözleri dolduğunda ağladım...

Her isyan ettiğinde şükrettim...

Her susturulduğunda konuşamadım...

Her güldüğünde dünyaları kazandım...

Her birinde ayrı acı çektim ama böle olması gerekiyordu...Başka türlü öğrenmiyordu.

Evet ben yaptım...

Sunday, December 12, 2010

08:10 vapuru Cemal Süreya

Sesinde ne var biliyor musun ?


Bir bahçenin ortası var

Mavi ipek kış çiçeği

Sigara içmek için üst kata çıkıyorsun


Sesinde ne var biliyor musun ?

Uykusuz türkçe var

İşinden memnun değilsin

Bu kenti sevmiyorsun

Bir adam gazetesini katlar


Sesinden ne var biliyo musun ?

eski öpüşler var

banyonun buzlu camı

birkaç gün görünmedin

okul şarkıları var


Sesinde ne var biliyor musun?

Ev dağınıklığı var!

İkide bir elini başına götürüp

Rüzgarda dağılan

Yalnızlığını düzeltiyorsun


Sesinde ne var biliyor musun ?

Söliyemediğin sözcükler var

Küçücük şeyler belki ama

Günün bu saatinde

Anıt gibi dururlar


Sesinde ne var biliyor musun ?

Söylenmemiş sözcükler var



http://www.vidivodo.com/411566/8-10-vapuru-_-cemal-sureya

çok seviceksin biliyorum..

Thursday, December 2, 2010

Zamanıma.....

Çocuk vardı bitane böle eski bi çocuk ama bu.Pek şimdilerdeki gibi teknolojiden anlıyan o saçları joleli olan bayramlarda el öpmeyi artık garipsiyenlerden değil.Gayet böle günlerde pantolonunu gömleğini ve yeni papuçlarını giymeyi seven.Para için diil de el öpünceki mutluluğu hissedebilenlerden.Hani az kalanlardan yani.Neyse çok büyüdü bu çocuk bu zaman içinde.Arada aklına hep geliyordu nasıl bu kadar çabuk büyüyor.Ve bunu durdurmanın bi yolu var mı diyordu.Herkes gibi.Önce arkadaşlarıyla top oynardı tek derdi olan gol atıp gönüllerde taht kurmak ama pek fazla olmadı bu gene fena değildi ama daha iyileri hep vardı.Bıraktı futbol u basketbol oynamaya başladı ne kadar kısa olursam oliimm o topu ellerimdeyken sokucam o potaya dedi ve yaptığında tüm klüpler peşinden koşmaktaydı.Kimse inanamamıştı o kadar sıçranabiliceğine.Basketide bıraktı.Yüksekten düşünce bilekleri kırdı bi defasında.Kötü şans.Sonra koşmaya karar verdi.100 metre çalışmalarına başladı yokuş yukarı koştu hep rekora gidermiydi bilmiyorum ama azimi vardı taki gönlü geçene kadar bu arada yaptığı sporun haddi hesabı yok ama saymak istemiyorum senin aklına buz pateninden snowboard tan tutta badminton a kadar ne geliyorsa hepsini yaptı dövüş sporlarında iyiydi filan.Hep spor zamanını geçirdi bu çocuğun büyüdüğünün bile farkında değildi taki karakoldaki komser söliyene kadar.Omzunda kanlar oturuyordu "kim yaptı sölesene çocuk mu sanıyorsun sen kendini?" hastahaneden yeni çıkmış gelmiş.Korkuyo.Bilmiyor ki daha büyüdüğünü.Orda anladı ilk.Derken hayattan çekmedi hiç kendini insanlar arasında koşmaktan hiç utanmadı hatta çoğu yere koşarak gitti geldi.Ve zamanının nasıl geçtiğini anlamadı.Taa ki Onu görene kadar.O kim mi? O zaman yani onun sıfatlarından birtanesi zaman olabildiği geliyo aklıma.Çocuk zamanı gördü.Ve aşık oldu.Zaman onunlayken nasıl geçiyor belli değil.Ama o yokken zaman duruyordu.Daha ne olsun.Onunlayken konuşmaktan bile korkardı çocuk niye mi dikkati dağılırda bakmayı dikkatlice yapamazsa diye.Her detayını her ayrıntısını beynine öle bi kazımıştı ki gözlerini kapattığında zihninde değil gözleriyle silüet görebilir hale gelmişti.Nasıl olabilirdi ya.Kalbine soruyor her gece ama kalbi deli gibi atmaktan cevap veremiyordu.Çocuğun birtek kalbi kalmıştı çocuğu seven o yüzden bu kadar fazla atıyordu.Yoksa bu acı çok fazlaydı çocuk için.O zamanlar zaman geçmiyordu.O da naapsın okul ders işte üniverste hayatı yeniden spor.Araba.İçki.

Saygılar...