On the road again...
ne zaman kendimi kötü hissetsem bulutsuz bir gök yüzünde bardaktan boşalırcasına yağan yamurlu bir günde boş bir yolunsağ kenarında yürürken ellerim ceplerimde üzerimde deri ceketim altıma yırtık kotumla hayal etmişimdir.Bu aralar baya bi yürümüş olmalıyım ki yorulduğumu hissetmeye başladım artık.Bu yolda yürürken genelde yanımdan arabalar geçer ve genellikle düşüceleri neden sırılsıklam birini temiz arabama alıyım ki olur.Ben de olsam belki aynısı düşünürdüm.Bazen bu yolda yürürken ayağım taşlara takılır ya da belediyenin açmış olduğu bir çukur vardır onu görmem bi şekilde düşerim.Yeniden kalkmam zaman alır düşüşler acı veriyor çünkü bazen elini uzatanlarda olurdu bu yolda ama ayakta durabildiğimi gördükten giderlerdi bazıları üstümdeki deri ceketimi beğenir karşılık beklerdi çok az kaldırıp sonrada iyi günler dedikten sonra gülümseyip gider.Bu aralar sadece menfaatçiler var bazılar laf bile atıyolar ya o nebze kötü bi durumdayım yani.Mikail saolsun bazen havaya parça parça olsada bulut koyarda delirmediğimi düşünürüm.Oysa bulutsuz bi havada bardaktan boşalırcasına yağmur yağan bir yolda yürümeyi düşünmek ne kadar mantıklıysa bende o kadar delirmemiştim işte.Dedim ya yoruldum artık diye bide işin kötü tarafı hava hiç aydınlık değil hep karanlık hele birde bazen dolunay çıkıyo.Işte o zaman ben işin içinden çıkamıyorum o zaman yol bölünmeye başlıyor dolunay geçene kadar sadece duruyorum olduğum yerde çünkü biliyorum adım atsam çehenneme kadar düşmemi sağlıyacak dolunay.Nerden mi biliyorum? Sormayın...Neyse Dolunay çıktığında ben duruyorum olduğum yerde dolunayda saolsun direk beni gösteriyo herkese geçen geçmiyen herkese bütün ışığını gözlerime yansıtıyor ki dengem bozulsun bozulsun ki adım atiim...dolunay etkisini bir kaç gün sonra kaybettiği için anca adım atabiliyorum tutulmuş bacaklarımla.Tabi dolunay geçene kadar beni o yolda görmüyen börtü böcek kalmıyor.Heleki kurtlar bi anda çıkıveriyolar yola kımıldayamıyorum.Genelde köpeklere karşı korkum olmamasına rağmen dolunayın itleri oldukları için ayrı bi antipatim var onlara.Gelip kokluyolar hırlıyolar sadece duruyorum. Dolunaydan sonra kurtları da yenip tutulmuş ayaklarımla yürümeye devam ettim...Derken derken konuşmaya başladım kendi kendime belki de hani hep derler ya yerin kulağı vardır diye onunla konuşmaya başladım ne kadar cevap alamasamda yinede bişeyler sölüyebiliyordum ona benve aldığım cevapları veren genelde akıllı kalan tarafım olduğu için aldığım kararlarda kendimi sorgulamıyordum bir daha.Kulaklarımda rüzgarın fısıltılarını hissedebildiğimi hatırlıyorum.Bana birşeyler söylemeye çalışan o rüzgar, omzuma sırtıma üzülme diye yawaş yawaş vuran yağmurla beraber artık karakterlerini bile hissedebiliyordum.Anlayamadığım şeylerde vardı aslında ama bana dostluklarından bahsetmişlerdi.Rüzgar az da olsa takılıyordu yağmura ben genelde eserimde yağmur pek benimle takılmaz diye filan gülüştük geçtik.Dedim kisen genelde esersin o arada bir yağar ben hep varım ben napıcam peki?ikiside artık bi olgunluk olduğunun farkındalardı ki ben biraz daha hızımı arttırıp ellerimi ceplerime sokmadan önce ceketimin fermuarını biraz yukarı çektim içim ıslanmaya başlamıştıda.Yürümeye devam ederken bişey dikkatimi çekti daha önce buralarda hiç görmediğim birşey bir durak ve içinde birisi ellerini avuçlarına almış kıvırcık saçları yağmurdan garip bir hal almış üzerinde mor bir hırkası vardı durağa gidene kadar kısık gözlerle baktım ona minik ağzıyla üflediği titrek parmaklarının arasından çıkan buharı izlemesi bile ne kadar keyifliydi.Mutlu hissetmiştim kendimi aslında beni tanıyanlar daha kolay anlarlar ben böyle şeylerden etkilenen biri değildim o ana kadar.Ama o farklıydı işte herkes herkese benzerdi bu kimseye benzemiyordu.Bana bile...Sessizce yaklaştım yanına otobüs geçmiyeceğini biliyorduk ikimizde o duraktan o gece zaten otobüs geçmesi için artık saat baya bir geç olmuştu gidiceğimiz yerler uzak ve yorgunduk ikimizde.Döndüm baktım ona o da bana bakıyordu ve aynı zamanda ellerini ısıtmaya çalışıyordu.Elimi uzattım ben Toprak...Bana saati sordu ben benim zaman dilimimde mi yoksa normal saat diliminde mi diye sorduğumda etkilenmiş görünüyodu normal olsun dedi kendinden beklenmedik bi şekilde saat gecenin ikisiydi hmm dedi teşekkür ederim.Benim ellerimsıcaktı ee o kadar cebimde duruyodu biraz ısınsınlar di mi?Konuşmaya başladık adını sordum söledi.Eminim çoğu insan sölemiştir ona ben sölemedim çok güzel gözleri vardı.Benim en çok etkilendiğim gülüşü olmuştu ve her an her şeyi yapabilicekmiş gibi durması.Konuşurken devamlı bana gülümsüyordu.Ya ben komiktim ya o çok nazikti ya da taktığı maske onu öle gösteriyodu ya da her ne ise beni şaşırtmazdı zaten ne olduğunu ileriki zamanlarda görücektik beraberce.Yaklaşık diyemiyeceğim çünkü ne kendi ne de gerçek zaman dilimiyle kaç saat yürüdüğümüzü tutamıcak kadar mutluydum çünkü yürürken koluma girmişti hiç birşey sölemeden hemde baktım ona ve gülümsedim küçüklüğüm gelmişti yeniden aklıma heycanlamıştım da doğrusu yürümeye devam ettik arada konuşuyorduk sadece ikimizde birbirimizi hiç tanımadan sadece yolda birbirimize destek olmuş bir çift görünümü vermiştik.Özgür olduğumu hissetmiştim yeniden yolda yürürken bi köpek çıktı karşımıza yeniden sevimli bişiydi ama çok havlıyordu ısırcak gibi değil ama sevin beni gibisinden baya bi sevdik onu peşimizden geldi ama bi yere kadar devamlı sevilmezdi kibi ağacın yanında bıraktık onu bırakmadan önce bu kız o köpeği severken benim hiç sevmediğim bir kelime kullanmıştı.(aşkım) ben sevmem ama onun o hafif kısık olan sesiyle duyunca neden o kadar etkileyici gelmişti ki?O kadar yağan yağmur ve esen rüzgar tühlerimi ürpetmemişti de soğuktan bi kelimeyle bunu nasıl başarabilmişti?işte o an korkmuştum aslında " yoksa " demiştim kendi kendime derken yürümeye devam ettik başını döndüğünü söledi birazcık taşıdım sonrasında tamam dedi yürüyebilirim biraz daha taşıdım tamam tamam gerçekten teşekkür ederim dedi ve yürümeye başladık yeniden.Elimi omzuna atmadan önce üşüdüğünü söledi ve sokuldu biraz bi elini göğsüme koydu vicudunu vicuduma biraz daha yaklaştırdı elimi omzuna attım ve yürümeye devam ettik saçları ne kadar kötü koksada yağmurdan ve kirli havadan dolayı , teninin kokusunu unutabiliceğime inanmıyorum.Göz göze geldik burnundan öptüm minnacık bişidi zaten bide hızması vardı.Sonra öptü beni hava uzun zamandan sonrailk defa aydınlanıyordu ki öptükten sonra yolunu değiştirdi ve gitti bakışları artık eskisi gibi değildi.Gitmesini engellemeye çalıştım ama yapıcak gücüm yoktu.Aslında gücüm vardı ama o benden daha güçlüydü.Inanmazdım benden daha güçlü olabiliceğine ama öleydi ve gitti içimde gittikçe katılaşan bir mor bulut bırakarak bir elinde bavulu diğerinde ise üzerinden hala kanları damlıyan kalbimle...
1 comment:
Post a Comment